
Bir zamanlar, uzak bir galaksinin en sevimli gezegeninde Şapşal adında küçük bir uzaylı yaşardı. Şapşal, uzun pembe antenleri ve büyük yuvarlak gözleriyle çok sevimliydi. Herkes ona bayılırdı çünkü o hep gülümserdi! Ama Şapşal'ın bir derdi vardı: dans edemiyordu.
Bir gün, uzay parkında dolaşırken, arkadaşları dans ediyordu. Kimisi ayağıyla zıplıyor, kimisi kuyruğunu sallıyordu. Şapşal ise onlara bakarak kendi etrafında dönüyor ama bir türlü ritmi yakalayamıyordu.
"Ne yapmalıyım?" diye düşündü Şapşal. Tam o sırada oradan geçmekte olan Bilge Uzaylı yanlarına geldi. "Neden üzgünsün, Şapşal?" diye sordu Bilge.
"Dans etmeyi öğrenmek istiyorum ama beceremiyorum," dedi Şapşal.
Bilge Uzaylı gülümsedi. "İşte, sana bir sır vereyim," dedi. "Dans etmek için hissetmen gerek. Müzik kalbinde çalsın ve ayakların seni takip etsin."
Şapşal, Bilge Uzaylı'nın sözlerini düşündü. Kalbinin içinde küçük bir melodi çalmaya başladı. Gözlerini kapatıp sadece hissetmeye çalıştı. Birden ne gördü dersin? Ayakları hızlıca küçük adımlar atmaya başlamıştı!
Arkadaşları alkışlamaya başladı. "Harikasın, Şapşal!" diye bağırdılar. Şapşal ilk defa gerçek bir dansın keyfini çıkarmaya başlamıştı.
O günden sonra, Şapşal her gün dans etti. Artık dans etmek, onun en sevdiği şey olmuştu. Çünkü dans etmek için tek gereken şeyin kalbinde hissetmek olduğunu öğrenmişti.
Ve böylece, Şapşal artık sadece sevimli bir uzaylı değil, aynı zamanda galaksinin en eğlenceli dansçısı olmuştu!